Roma'da kalacağımız bir geceyi dışarıda gecelemek istedim ve tren garında uyumaya karar verdim. Tabi fantezi olsun diye yapmadım, maddiyatı düşünerek böyle bir karar aldım. Malum Roma ve barınma için rezervasyonumuz yoktu. Zaten trenden indiğimizde neredeyse akşam olmuştu birde yolculuğun verdiği yorgunluk, hostele verilecek 20-30 Eruro'nun cepte kalma ihtimali tren garından yatma fikrini daha da güçlendirdi.  Benle birlikte üç arkadaş daha kaldı tren garında. Daha önce Roma'da dikkatli olun hırsızlık bakımından gibi şeyler duymuş ve okumuştum. Tren garında yatma kararını aldığımda bunu da göze aldım.
   Gasptan korunma şeklim:
   İpli cüzdanlar var hocam biliyorsundur hah onun ipini pantolonun kemer bölümüne bağladım ve arka cebime soktum. Pantolonun üzerine eşofman çektim ve üzerine oturarak uyuma pozisyonu aldım. Çantamda kıyafet ve hediyelik birkaç bir şey vardı ama onu da güvence altına alma adına sırtımla duvar arasında yastık vazifesi üstlendi. Hırsız beni soyması için beni kaldırıp eşofmanı falan çıkarıp çantamı alması gerekiyordu zaten öyle hırsız varsa hak ediyordur her kuruşunu hırsızlığın abicim.
     Neyse bu güvenceyi alıp gece dörde kadar gar dışında 4'den 6ya da gar içinde uyudum. Sabah olduğunda bir kız arkadaşın çantası çalınmış. Baya çanta yani cüzdan falan değil komple ÇANTA??!!?? İçinde her şey vardı tabi; kredi kartları, pasaport, para... Sabah sabah tren garında koştur koştur polis aradık falan adam saat 8 olmasını beklememizi istedi. Biz telaşlı morali, bozuk bir şekilde 8 olamasını bekledik polis lojmanın kapısında. Arkadaşı işleme aldılar sonradan edindiğim bilgiye göre rapor falan tutmuşlar bulursak biz sizi ararız gibilerinden. Polyannacılık gibi gelebilir ama çantanın Roma'da çalınması büyük lütuf çünkü diğer illerde çalınsa pasaport çıkartmak için Roma'ya gelmemiz gerekecek, belki işler daha karmaşıklaşacaktı. Saat 9 gibi tüm arkadaşlar toplanıp Türk konsolosluğuna gittik pasaport için. Eşyaları çalınan arkadaş ve bir arkadaş daha içeri girdi biz dışarıda bekledik. Arkadaşın anlattıklarına göre konsolosluk çalışanları, direk arkadaşlar içeri girdikleri gibi pasaportunuz mu çalındı gençler demiş. Yani sıradanlaşmış bu tarz olaylar galiba. Hemen o gün pembe renkte bir pasaport çıkardılar ve arkadaşa verdiler. Para işini de bankadan aktarma yaparak hallettik. Ve bir maceranın daha mutlu mesut sonuna gelmiştik. Bir yıl olmuş ben bunları yazarken hey gidi daha dün gibi halbuki.

Bir daha ki yazımda görüşmek üzere ;)
Geldik İtalya gezimin en datlı, en merakla beklediğim yerine Roma :)


Önce Roma hakkında biraz bilgi verelim:
   Roma İtalya'nın başkentidir. Roma hem şehir hem de özel komün statüsü taşır. Tiber ve Aniane nehirleri arasında ve Akdeniz'e yakındır. Yaklaşık 2.7 milyon nüfuslu şehirde, Katoliklerin ruhani lideri Papa'nın yaşadığı bağımsız devlet Vatikan da yer almaktadır. Bu sebeple Roma'ya bazı kaynaklar tarafından iki devletin başkenti de denilmektedir.

Roma için bir gece iki gündüz vaktimiz vardı. Gezmek istediğimiz yerler:
   Kolezyum,Aziz Petrus Klisesi, Sistina Şapeli, Piazza Venezia,Trevi (Aşk) Çeşmesi, İspanyol Merdivenleri, Konstantin Takı, Bocca della Verita.
    Bu yerlerden bazılarını tanıtmaya çalışacağım. Gönül ister hepsini teker teker uzun uzun anlatmak ama ben istemiyorum maalesef gönül istiyor. :)

   Tüm İtalya'da olduğu gibi buraya da tren yoluyla ulaştık. Şehrin tamamını yürüyerek gezdik çünkü her yer tarihi eser tarihi mekan.

Kolezyum

    Bu, arkamda görmüş olduğunuz o meşhur kolezyum. MS 72 yılında Vespasianus tarafından yağımı başlanıp MS 80 yılında tamamlanmış.
    İmparatorlar burada Roma halkını eğlendirmek için ve biraz da kendi eğlenceleri için gladyatör dövüşleri düzenlenirmiş. Bunlardan başka pek çok halk gösterileri, taklit deniz savaşları, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar olurdu. Kolezyum daha sonra barınma yeri, iş dükkânları, dini kışlalar, istiham, taş ocağı, Hıristiyan türbesi olarak çeşitli amaçlarla kullanılmış. Asıl adı Arena iken, sonradan, girişteki heykelin adını aldı. 7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri seçilmiş.

Aziz Petrus Kilisesi
    Aziz Petrus Bazilikası veya San Pietro Bazilikası (İtalyanca : Basilica di San Pietro in Vaticano) Roma'daki en büyük 4bazilikadan (St.John Lateran Bazilikası, San Pietro Bazilikası, Santa Maria Maggiore Bazilikası, Surların Dışındaki Aziz Paulus Bazilikası) ikincisidir.
    Vatikan'daki en göze çarpan binadır. Kubbesi ile Roma'nın siluetindeki en önemli parçalardan biridir.Hıristiyanlığın en büyük kilisesidir. 23.000 m² (2,3 ha) arazi üzerine kuruludur. 60.000 kişilik kapasitesi vardır.




Sistina Şapeli

    Sistina Şapeli (Latince: Sacellum Sixtinum, İtalyanca: Cappella Sistina), Vatikan'da bulunan bir şapel. Katolik Kilisesi'nin lideriPapa'nın resmi ikâmetgahıymış.

    Vatikan devletinin en ünlü mekȃnlarından biri olan Sistina Şapheli, günümüzde Vatikan müzeleri güzergȃhına dahil edilmiştir. Papa seçimlerinin yapıldığı mekȃn olmasıyla tanınır.
   Şapelin içindeki duvarlarda Kutsal kitap kaynaklı onlarca sahne ve papaların portreleri resmedilmiştir. Botticelli, Pinturicchio, Perugino,Ghirlandaio ve Signorelli gibi 15. yüzyılın ünlü İtalyan Rönesans ressamlarının eserleri duvarlarda yer almaktadır.
    Döşemede 15. yüzyıla ait çeşitli renkli geometrik mermer kompozisyonlar bulunmaktadır.

    Yapıya en büyük ünü kazandıran eser grubu ise şüphesiz olarak Şapel tavanında bulunan 1508-1512 döneminde Michelangelo tarafından hazırlanan ve içlerinde ünlü "Adem'in Yaratılışı" ve "Kıyamet Günü" fresklerinin de bulunduğu sahnelerdir.
 
 
    Bu bilgileri verdikten sonra izlenim olarak söyleyebileceklerim : Gördüğüm en muazzam yerdi. Her yer resim, sanat. Her yer derken mecazi değil yere duvarlara ve tavana çizilmiş resimler vardi. Hatta Adem'in yaratılış çizimi tavanda minnacık kalıyordu. Çizimin, rengin, bu kadar faza olması bir arkadaşımızı rahatsız edip dışarı çıkmasına neden oldu. Bizler de şapelden çıktığımızda zihnen çok yorulmuştuk o vakitten sonra herhangi bir yapıya resme bakıp algılama yeteneği kalmamıştı. Ama tek söyleyebileceğim; görüp görebileceğiniz en güzel müze.

Aşk Çeşmesi ve İspanyol Merdivenleri


















   






    Şimdi de Roma'nın en meşhur iki yerinden bahsedeceğim sizlere. Roma denilince akla gelen ilk yerlerdendir bunlar. İkisine de ait çok şık fotoğraflar görürsünüz internet'te, dergilerde, vs. Biz güzel fotoğraflar çekinmek için gittik ama ne gördük Aşk Çeşmesi TADİLATTA. Çok üzücü ama gerçek... Aşk çeşmesini gördüm demiyorum kimseye çünkü görmedim :)

   Öncelikle Fontana di Trevi'nin Türkçe karşılığı "Aşk Çeşmesi" değil. "Fontana", çeşme anlamına geliyor. "Trevi"ise özel isim. Yani binalarının bir cephesine çeşme yapılmasına izin veren ailenin soyadı Trevi. Yani aslında hiçbir dilde Aşk Çeşmesi olarak anılmayan bu çeşmenin adı Trevi Çeşmesi oluyor.

    Trevi Çeşmesi'nın tarihi, İmparator Augustus döneminde başlar. Tarih, su arayan askerlere su kaynağının yerini gösteren bir kızın efsanesine dayanmaktadır. İmparator Augustus'nun damadı Agrippa, akan suyu Vergine su kemeri ile Pantheon'a kadar ulaştırmıştır. 8. yüzyılda, 12. yüzyılda V. Niccolo tarafından ve 15. yüzyılın ortasında 4. Paolo tarafından restore edilmiştir. 1998'de büyük bir düzenleme geçirmiş, temizlenmiş ve su sistemi de yenilenmiştir.


    İspanyol merdivenleri Francesco de Sanctis tarafından 1725 yılında açılan ve Trinita dei Monti Kilisesine çıkan merdivenlerdir. İspanyol merdivenlerine gittiğinizde aslında göreceğiniz upuzun merdivenler olacak. Bu merdivenlerin en tepesinde Trinita dei Monti Kilisesi yer alır.

   Oha ulan harbi buraya kadar okudun mu yaa ? Sayın okurum büyük çaba gösterip buraya kadar okuduğun için çok teşekkür ederim. Yapıtlar hakkında bilgileri genelde wikipedia'dan aldım daha fazla bilgi oradan elde edebilirsiniz. Benim anlatacaklarım bu kadar zaten buraya kadar okuyan varsa cidden helal olsun yani ben okumazdım bu kadar hayır bana ne lan nereyi gezdiysen gezdin... falan derdim herhalde. Saygılar, sevgiler... Esen kalın efendim, zira havalar çok sıcak ve esmiyo...
    Eveeeet uzun bir aradan sonra Floransa yazımla beraberiz. Tüm İtalya'yı olduğu gibi Floransa'ya da trenle gittik. Floransa Milano ve Roma'ya göre daha ufak sakin bir şehir. Yolları taşdır floransa'nın, evleri dardır Floransa'nın, kızları baldır Floran... ehe neyse...


    İtalya denilince akla gelen Roma iken zamanın en godaman şehirlerinden biriymiş Floransa. Kısa bir dönem de olsa başkentlik neyn bile yapmıştır İtalya'ya. Da Vinci's Demons izleyenler bol bol görür floransayı Vinci babanın ve Michelangelo emminin doğduğu toprahlardır buralar. ( Michelangelo kim diyenler tıkayın) Bundan yüzlerce yıl önce bilim vardı buralarda, sanat vardı buralarda, şimdiyse let me take a selfi'ciler yayılmış garibim Floransa'ya.

    Neyse daha uzatmayayım, gezmek için bir günümüz vardı. Bu bir günde görmek istediğimiz yerler : Floransa Katedrali, Ponte Vecchio ve Signora meydanıydı.
 
    Floransa öyle dediğim gibi büyük bir şehir değil. Yarım milyon nüfuslu, yüz ölçümü de çok çok büyük olmayan bir yer. Trenden indikten sonra gezmek istediğimiz yerleri haritadan belirledik ve tabanvay yoluyla gezmeye başladık. İlk güzergah Floransa Katedraliydi.

Floransa Katedrali


    Nam-ı diğer Floransa Katedrali Duamo yada Maria Del Fiore olarak da bilinirmiş.
    1296-1436 arasında inşa Arnolfo di Cambio tarafından inşa edilmiş. Kubbenin tamamlanmasi üzerine 25 Mart 1436'de Papa IV Euginio tarafından katedral kutsanmış ve resmen ibadete açılmış.

    Zamanında ne kutlamalar, ne ayinler, ne katliamlar görmüştür şu bina. Hey gidi heyy! bi dili olsa da konuşsa...

Ponte Vecchio 

(Arkada duran Floransa'da bulunan meşhur PonteVecchio Köprüsüdür. Önde duran şahsiyetten söz etmek istemiyorum..)

    İkinci durağımız Ponte Vecchio. (Türkçe manası ile "Eski Köprü" imiş) Kendisinin içinde gırla tükkan bulunmakta. Zamanın Avm'si imiş efenim. Romalılara dayanırmış kuruluşu. İlk yapılan yapı sel ile yıkılmış fln çok badire atlatmış. Almanların bombalamadığı ender yapılardan. İyi gelmiş yani bu zamanlara hatta okunmuş köprü bile diyebiliriz.
   Bakmayın böyle eski göründüğüne içinden günde binlerce turist geçiyor. Hala içinde dükkanlar var. Takı ve hediyelik eşya üzerine bol bol dükkan görebilirsiniz içinde. 

  Signora Meydanı

   Sıra geldi meşhur Signora meydanı'na. Hani şu çıplak Davut heykeli ile meşhur olan...
   Michelangelo dayı 1501 yılında yapmaya başlamış 1504 yılında tamamlamış Davut heykelini. Çok mevzu geçmiş bu heykel konusunda da, Roma heykelin çıplaklığını görmüş bu ne böyle ucube gibi demiş. Sağcı kesim çükü var bu heykelin yarın çoluğumuz, çocuğumuzla geliriz ayıp yahu demiş. Papa benim türbanlı rahibeme heykellerle saldırdılar demiş. Hatta bi sanat dostu çekişle dalmış davut babaya. Velhasılı yasakçı zihniyet sonunda kaybetmiş. Michelangelo dayı toprağında ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine...

    Zamanın yasakçı zihniyeti Floransa halkında ters etki yapmış. Şimdi gördüğünüz her kartpostalda, sticker'da davut babayı görürsünüz. (Anladınız siz onu) Yanılmıyorsam bazı kolyeler, tokalar, mini heykeller hatta yiyecekler bile vardı cinsel organ şeklinde. Hueheheh deyip gülüp geçtim tabi...

Eveet... Sayın gezi yazımı okuyan güzel okurlarım. Bu bahsettiğim yerler hakkında daha fazla bilgi elbette elde edebilirsiniz. Benim amacım sizi sıkmadan okunabilen bir yazı sunmak.Aslına bakarsanız kendime, çocuklarıma, belki çok uçuk ama torunlarıma bir yazı sunmak. Bak gençken de böyle yaptım diye bilmek. Nihayetinde ben kalıcı değilim belki hiçbiri gerçekleşmez ama en azından fotoğraflarım haricinde yazılarımla da var olabilmek.

Var ol, nerede ne yapıyorsan yap; hayattan tat al sayın okurum... 

(Fotoyu sansürledim çoluğunuz var, çocuğunuz var blogger mlogger'a girer...)

                                                 Bir sonraki yazımda görüşmek üzereee...
Floransa'dan önce uğramamız gereken önemli bir şehir vardı Pisa...

Pisa Kuzey İtalya'daki Toskana bölgesinde ayni ismi taşıyan Pisa ili merkezi olan bir şehir.Meşhur Pisa kulesini bilmeyenimiz yoktur herhalde. Ama yine de edindiğim kısaca bilgileri paylaşacağım. 

    

   Pisa'nın meşhur eğik kulesi 1982 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirasları Listesine alınmış.Mimarı Bonanno Pisano’dur. Kule üst üste bindirilmiş yuvarlak 6 sütun dizisinden meydana gelmiştir. 56 metre yüksekliktedir.

    Pisa Kulesi bitirildiği tarihten itibaren güneye doğru eğilmeye başlamıştır. Bunun sebebi temeldeki yumuşak zemindeki bir çökmedir. Kule her yıl milimetrenin onda yedisi kadar (100 yılda 0.7 cm) eğilmektedir.

   Ancak yapının ağırlık merkezinin izdüşümü kendi temel dairesinin içinde kaldığı için kule devrilmemektedir. Kulenin şu andaki eğimi 5,5° kadardır.

                                            Pisaya'da diğer tüm şehirlere olduğu gibi tren yoluyla gittik. Tren biletimizi gişeden alarak yine ucuza getirdik. Venedik'ten Floransa'ya yolculuk yaklaşık 6 saat sürdü. Floransadan Pisa'ya 1 saat sürdü ve bilet 8 euro'du. Yolda 2 kez bilet kontrolü oldu.Fakat kontroller çok dandik bir şekilde yapılıyor.Bir çok vatandaş biletsiz şekilde treni kullanıyor. Sıkıntı olursa da bir sonraki garda indiriliyorlar. Biz de bu yolculukta grubun yarısına bilet almadık. Tren vagonunun birinci ve ikinci katlarına oturduk. İnceleme olduktan sonra biletler el değiştirdi. Böylece çok iyi bir paradan kâr edilmiş oldu.


    Öğleden sonra pisa şehrinde bulunduk. Şehir ufak ve çok şirin. Roma,Milano’ya nazaran çok daha az göçmen var. Buda şehri daha yaşanır kılıyor. Biz daha ziyade Campo dei Miracoli'de(Mucizeler Meydanı) zaman geçirdik. Yaklaşık üç saat sonrasında Floransa’ya gitmek üzere tren garına geri döndük.

Görülebilecek Yerler

  •  Pisa Kulesi Pisa'nın en önemli görülecek yeridir. 1173-1372 yılları arasında aşamalı olarak inşa edilmiştir. Kentin en önemli meydanı olan Mucizeler Meydanı (Campo dei Miracoli)'de yer alır.
  • Gene Mucizeler Meydanında yer alan Pisa Katedrali (Duomo di Pisa), Vaftizhane (Baptisterio) ve Anıt Mezar (Camposanto) da görülecek yerler arasındadır.
  • Ünlü mimar Giorgio Vasari'nin inşa ettiği Şövalyeler Meydanı (Piazza dei Cavalieri)'nda yer alan Carovana Sarayı (Palazzo della Carovana)
  • Gene Vasari tarafından tasarlanmış Santo Stefano dei Cavalieri
  • Şu an Belediye Sarayı olarak kullanılan Palazzo Gambacorti
  • Medici Sarayı Floransa'nın ünlü Medici ailesinden Lorenzo di Medici'nin yazlık olarak kullandığı saray.
  • San Matteo Milli Müzesi (Museo Nazionale di S. Matteo)'nde 12. yüzyıl-15. yüzyıl döneminden kalma birçok heykel ve tablo sergilenmektedir.


 Son olarak bir İtalyan ata sözüyle yazımı tamamlamak isterim.               Amo questo, Infrarosso, Museo feriti, 

Non riesco a muovermi...
(Silva Mezzo Aperto)
Yani ;
Aşk bu, Kızıl ötesi,Yaralı müzesi, 

       Hareket edemem...                
(Serdar Ortaç)


Bir daha ki yazımda görüşmek üzere efendim esen kalın, esmeyen ince ahaeheahah....










Milano'dan Venedik'e geçişi en ucuz olan tren yoluyla yapmak istedik. Fakat tren istasyonuna gittiğimizde atm makinelerine benzer makineler gördük ve fiyatlarda yüksekti. Bir arkadaşımız bu böyle olmaz eğer bu fiyatları ödersek gezi sonunda planlanandan çok daha fazla para ödemiş olacağız dedi ve gişe sırasına girdi.Tabi ben yanından yoktum onun söylediğine göre öğrenci olduğumuzu ve en ucuz bileti almak istediğimizi belirtmiş.Gişe memuru da direkt değil aktarmalı bilet vermiş.Trenin cihazdaki fiyatı 32 Euro iken biz 19 Euro'ya bileti aldık.Hep cihazdaki parayı ödeseydik ben gezinin son ayağında böbreği satılığa çıkarırdım :)




Venedik'e vardığımızda akşam üzeri olmuştu ve o gün Venedik'te Halloween tatiliydi. Venedik her ne kadar aşıklar kenti olsa da biz öğrencilere pek hitap eden bir yer değil. Otel ve hosteller pahalıydı. Tabi biz birde Halloween'da orada olunca geceyi dışarıda konaklama kararı aldık.

Üste gözüken yer San Marco meydanı saat gece 2 civarlarında o sağ taraftaki sandalyelere oturup saatin ilerlemesini bile bekledik. Çünkü gece boyunca gezme fikri başta iyi gibi gözükse de bir yerden sonra yorucu ve sıkıcı bir hal alıyor. Çünkü Venedik öyle çokta düşündüğümüz gibi büyük bir yer olmadığının farkına vardık. Yanılmıyorsam iki buçuk- üç saat gibi bir sürede yayan şekilde Venediği bitirmiş olduk.
Sabah 5 gibi tren garına gidip saat 8 de olan tren vaktine kadar bekledik.
Tabi gezilecek yerler var fakat biz gece gezdiğimiz için fotoğraflarla gösterme gereği duymadım. Yine de siz nereler gezilir derseniz şuradan bu bilgiye ulaşabilirsiniz:
http://www.skyscanner.com.tr/haberler/venedikte-goermeniz-gereken-10-yer


Tren saatini bekliyorum gözlerim kapalı...

Bir sonraki yazımda görüşme üzere ;)